ÇANAKKALE’NİN ARDINDAN
Ünlü Alman Generali Carl Von Clausewitz, “Savaş Üzerine” adlı klasik yapıtında bir savaşın kazanılması için iki önemli faktörün varlığından bahseder. Bu faktörler, “eldeki olanakların genişliği” ve “ iradenin kuvveti”dir(1). Çanakkale, bu iki faktörün de karşı karşıya geldiği ve “iradenin kuvveti”nin, “eldeki olanakların genişliği”ne üstün geldiği bir savaş olarak tarihe geçmiştir. Dünya siyasi tarihine Çanakkale Savaşları, yakın Türk tarihine ise Çanakkale Zaferi olarak geçen büyük savaş, İkinci Dünya Savaşı’nın en önde gelen liderlerinden Sir Winston Churchill’in hayatında ki en kara dönemdir. Mustafa Kemal adında ki bir Türk albayının ise tarihin kapısını açıp içine girdiği, önce generalliğe sonra da “Sarı Paşa”lıktan kahramanlığa geçtiği ve yıldızının hızla parlayarak Atatürk olma yolunda yürüyüşünü başlattığı savaştır. Çanakkale Savaşı, insanlık tarihinin bir tek muharebede en büyük insan kaybına uğradığı savaş olarak ta hafızalarda yer etmiştir.
Bu savaşın, sadece kişilerin değil, büyük imparatorlukların yaşam çizgileri üzerinde doğrudan etkisi olduğu ve neden olduğu sonuçlar göz önüne alındığında da tesirlerinin bugün bile devam ettiğinin ileri sürülmesi hatalı bir tespit olmayacaktır.
Clausewitz, “ başka bir devletin davasına sahip çıkan bir devletin ona kendi davası gibi dört elle sarıldığı görülmemiştir” der (2). Avrupa politikasında geçerli olan genel bir kurala göre, devletler bir saldırı veya savunma ittifakı içinde birbirlerine askeri yardım vaat ederler. Fakat hiçbir devlet bir başka devletin çıkarlarını ve kavgalarını yürekten benimseyemez. Çanakkale’de olan da budur. Binlerce Anzak, binlerce gurka ve binlerce Hintli asker anayurtlarından çok uzakta, ne için orada olduklarının farkına varamadıkları bir savaşın içinde buldular kendilerini. Bu savaş onların savaşı değildi. Diğer yandan Türk askerleri, kendi topraklarında ve kendi vatanlarını korumak için orada bulunuyorlardı. İşte ordular arasında ki en büyük farklılık burdan kaynaklanıyordu. Haklı savaş ve haksız savaş terimlerinin aynı anda ve bir arada görüldüğü Çanakkale Savaşı bu yönü ile de insanlık tarihinde yer alan birçok savaştan çok daha farklı bir yere sahiptir.
İngilizlerin Boğazlardan geçmeleri durumunda tarihin akışında ne gibi bir değişim ortaya çıkabilirdi. Bu sorunun yanıtını vermek şüphesiz ki pek kolay olmayacaktır, ancak savaş sonrası uluslararası sistemde bakarak, bunlardan hangilerinin doğrudan Çanakkale’nin bir sonucu olduğunu tespit etmek mümkündür. Bu durumda;
1 Carl Von Clausewitz, Savaş Üzerine , İstanbul: Spartaküs Yayınları, 1997, s.39.
2 A.k., s.307.
1.Osmanlı İmparatorluğu savaşı 1915’te kaybederdi ve parçalanma süreci çok daha erken başlayabilirdi.
2. Savaşta verilen insan kayıplarının sayısı daha az olabilirdi.
3.Mustafa Kemal, tüm iktidar gücü elinden alınmış padişahın sarayından belki de bir kız alarak, Padişahın damatlarından birisi olabilir ve padişahların soyagacını hazırlayan tarihciler tarafından padisaha damat olan bir “sari pasa” olarak anlatılırdı.
4.Bekledigi yardımı alan Rus çarı, ülke içindeki gücünü daha da kuvvetlendirir ve böylece Lenin, Stalin ve diğer Bolşevik liderleri kendi vatanlarından uzakta yasamak zorunda kalan romantik ihtilalciler olarak tarihe geçerlerdi.
5.Ingiltere küresel bir güç olma konumunu bugün de koruyabilirdi.
Ancak tarihin akışı bu yönde gerçekleşmedi. Müttefik donanması Çanakkale önünde büyük bir yenilgiye uğratıldı. Ve yeni bir uluslararası sistemin oluşma süreci başladı.
Bu sürece bağlı olarak ortaya çıkan sonuçların başında, dünya tarihine isimlerini kazıyacak yeni liderlerin doğuşu gelmektedir. Bu liderlerden en önemlisi hiç şüphe yok ki Mustafa Kemal Atatürk’tür. Bu savaş onun halkı ile kucaklaştıgı ilk savaştır. Çanakkale’de kazandığı zafer onu bir anda tüm milletin sevgilisi yapmıştır. Üstelik o da bu milletin neler yapabileceğını ilk kez bütün gerçekleriyle burada görmüştür. Gelibolu’da kazandıgı üstün başarı onu tüm millet tarafından tanınan bir lider, bir komutan haline getırmıştır.
Burada bir soru akıllara gelmiyor mu ? Nedir bu ?
Ulusal Kurtuluş mücadelesinde bu milletin ona verdiği desteğin altında yatan en önemli neden Canakkale’de kazandıgı haklı ünü idi. Eğer bu savaş olmasaydı ve bu savaşta Mustafa Kemal bu orduya kumanda etmeseydı, acaba ulusal kurtuluş savaşı verılebılırmıydı ? Ya da verilse bile hangi Osmanlı Paşası bu mucadelede, onlarca yıl savaşmıs ve artık savaştan bıkmıs Anadolu halkının maddi manevi destegını sağlayabilirdi ? Canakkale Savası’nın çağdaş Türkiye’nin doğmasında ne denli önemli bir yeri olduğunu böylece bir kez daha ortaya çıkmaktadır.
Savaşın diğer etkilerine bakıldığında ise iki türlü sonuçla karşılaşılır. Bunlar; savaşın doğrudan ve dolaylı sonuçları olarak ikiye ayrılabilir. Doğrudan sonuçları arasında iki büyük imparatorluğun sonunun, diğer bir imparatorlugun da küresel güç olma konumunu kaybetmesi gelmektedir. Çanakkale’de alınan yenilginin ilk ve en önemli sonucu, artık dayanma gücünü yitirmiş olan Rus İmparatorluğu’nun dağılmasıdır. Boğazlardan beklenen yardımın gelmemesi Çarlık Rusyası’nı iyice cıkmaza sürüklemiştir.Çarlık Rusyası’nın iki sene gibi kısa bir süre içinde yerini Bolşeviklerin egemen olduğu yeni bir devlete bırakarak tarihin derinliklerindeki yer alması bu savaşın bir sonucudur. Yeni devletin adı Sovyetler Birliği’dir.
Diğer yandan, Osmanlı İmparatorluğu, Çanakkale Savaşı’nı kazanmasına rağmen, artık son dönemine girmiş ve kısa bir süre sonra yani 1919’da yeni bir devletin temelleri atılmıştır. O güne kadar ulusal kimliğine kavuşamamış bir halk, millet olmanın farkına varmaya başlamış ve Çanakkale’de tanıdığı bir komutanın önderliği altında tüm dünyaya meydan okuyarak bağımsızlığını kazanmıştır. Bu devlet Türkiye Cumhuriyetidir. Böylece Çanakkale savaşlarının bugüne kadar hiçbir yerde değinilmeyen bir başka özelliği de ortaya çıkmış olmaktadır. Bu özellik İmparatorluktan, Ulus-devlete geçiş sürecinin ilk ve en ciddi adımlarının atılmış olmasıdır.
Ayrıca Mustafa Kemal Atatürk önderliğinde verilen anti-emperyalist savaş, dünyadaki tüm sömürge ülkeler için bir umut ışığı olmuştur. Bugün bağlantısızlar olarak bilinen çok sayıda ülkenin, sömürgeci güçlere karşı verdikleri savaşta kendilerine örnek aldıkları ülke Türkiye, lider ise M:K: ATATÜRK’tür.
Küresel bir güç olmaktan çıkarak, bölgesel bir aktör olma konumuna geçen İmparatorluk ise bir zamanlar üzerinde güneş batmayan imparatorluk olarak bilinen Büyük Britanya’dır.. Çanakkale Savaşı ve sonrası süreçte İngiltere bütün büyük sömürgelerini kaybetmeye başlamıştır. Bu ülkelerde Büyük Britanya’ya karşı direnme gücünü kamçılayan ise bu yenilmez süper gücün Çanakkale’de uğradığı yenilgidir. Winston Churchill bu gerçeği anılarında şöyle dile getiriyordu: “ ÇANAKKALE’DEN SONRA HİÇ BİR ŞEYİN ESKİSİ GİBİ OLAMAYACAĞI BELLİ OLMUŞTU.”
Gerçekten de Çanakkale Savaşı’ndan sonra Büyük Britanya eski egemen güç olma özelliğine bir daha kavuşamamış ve yeni bir dünya devleti gelecek dönemlerde küresel güç olma yolunda daha hızlı adımlar atmaya başlamıştı. Yükselen bu ülke Amerika Birleşik Devletleri idi. ABD 1917’de başlayarak dünya politika arenasına adımını atmış ve o tarihten başlayarak ekonomik ve siyasi güç bakımından ağırlığını her zaman hissettirmiş ve Avrupa bir daha dünya liderliğini ele geçirememiştir.
Görüldüğü gibi Çanakkale Savaşları Sovyetler Birliği, Amerika Birleşik Devletleri, Türkiye Cumhuriyeti gibi devletleri dünya politikasına katarken, Büyük Britanya, Rus İmparatorluğu, ve Osmanlı İmparatorluğu’nun sonunu getirmiş, Atatürk, Lenin gibi liderleri sahnenin ön tarafına alırken, Churchıll, II. Nikola, gibi liderleri sahnenin gerisine atmıştır.
Bugün denizden Çanakkale boğazını geçerken geminin sancak tarafından karaya doğru baktığınızda çok büyük bir anıt görürsünüz. Bu anıt orada şehit olan 500.000 Türk askerinin anısına yapılmıştır. Ancak bu anıt aynı zamanda yenik, bitik, mücadele gücü kalmamış, kimliksiz bir toplumdan güçlü, kendine güvenli ve kimlik sahibi bir toplumun doğuşunun da simgesidir.
Prof.Dr. Yaşar ONAY