Cezayir'in 132 Yıllık Fransız Zulmünden Kurtulduğu Gün
İspanyol saldırılarına karşı Barbaros Hayreddin Paşa’nın egemenliği altına giren Cezayir, aynı sebeplerle 1516 yılında Osmanlı Devleti himayesini kabul etmişti. Bu sayede İspanya’nın ve diğer Avrupalı devletlerin baskılarından kurtulan Cezayir, Yedi Yıl savaşlarından yenik ayrılarak sömürgelerinin önemli bir kısmını İngiltere’ye bırakmak zorunda kalan, bundan kısa bir süre sonra da ihtilâl sürecine giren Fransa’nın hedefi hâline geldi. 19. yüzyılın başlarından itibaren Osmanlı Devleti’nin zayıflamasını fırsat bilen Fransa, misyonerlik teşkilatları aracılığıyla nüfuzunu artırdığı Cezayir’i 1830 yılında işgal etti. Bununla birlikte Fransızlar, Cezayir’i, Emir Abdülkadir’in 1847 yılında kadar süren direnişi nedeniyle tam manasıyla kontrol altına alamadılar. Emir Abdülkadir’in teslim olmasının ardından Fransızlar Cezayir’i resmen ilhak ettiklerini açıkladılar (1848). İşgal döneminin başlarından itibaren Fransa ve Avrupa’nın muhtelif ülkelerinden getirdikleri göçmenleri Cezayir’e yerleştiren Fransız idareciler, demografik yapıyı değiştirerek bölgede bir koloni meydana getirmeyi hedeflediler. 1881 yılında doğrudan Fransız İçişleri Bakanlığı’na bağlanan Cezayir’de Avrupalı göçmenlere siyasi, iktisadi, hukuki ve kültürel imtiyazlar tanındı. Fransa’nın sağladığı imtiyazlarla Avrupalı göçmenler zenginleşirken, Cezayir’in yerli halkı yoksullaşarak topraklarını ve mülklerini kaybetmeye başladı. Sömürgeci politikalar nedeniyle yoksullaşan Cezayir halkı, kendi topraklarında Avrupalılar tarafından kurulan çiftlik, atölye ve tesislerde ağır çalışma koşulları altında çalışmak zorunda kaldı. Cezayir’de Fransa’nın izlediği politikaya tepki gösteren halkın başlattığı yerel ayaklanmalar ise Fransız ordusu tarafından kanlı şekilde bastırıldı. 1870 yılında Fransa’nın, Almanya karşısında uğradığı yenilgiyi fırsat bilen Cezayir halkının desteklediği geniş çaplı ayaklanma ise ülkede ulusal manada bilinç ve beraberliğin sağlanamaması nedeniyle başarısızlıkla neticelendi. Cezayir’de ulusal bilinç, bir yandan ülkede eğitimin yaygınlaşması diğer yandan çalışmak amacıyla Fransa’ya giden işçilerin toplumsal gelişmelerden ve siyasi akımlarından etkilenmeleriyle ivme kazandı.
20. yüzyılın başlarından itibaren Almanya’nın baskısını yakından hisseden Fransız hükûmeti, Cezayirlileri askere almaya çalışırken buna karşı koyanları sürgün ve muhtelif cezalara çarptırdı. I. Dünya Savaşı’nda 150.000’den fazla Cezayirli Fransız ordusunda savaşmak zorunda kalırken bunlardan yaklaşık 25.000’i hayatını kaybetti. Diğer yandan I. Dünya Savaşı başlarında kurulan Genç Cezayirliler Derneği, ülkede milliyetçi fikirleri örgütlemeye çalıştı.
I. Dünya Savaşı’nın ardından İtilaf Devletlerinin boyunduruk altına almak istedikleri Türkiye’de Millî Mücadele Hareketi’nin başarıya ulaşması Cezayir halkı için de umut kaynağı oldu. Emir Halid, Abdülhamid Bin Badis, Ahmet Messali Hac, Ferhat Abbas gibi milliyetçi liderler Mustafa Kemal Paşa’yı ve Türk Millî Mücadelesi’ni örnek alarak Cezayir’de halkı teşkilatlandırmaya çalıştılar. Cezayir’de teşkilatlanma çalışmaları II. Dünya Savaşı ile yeni bir boyut kazandı.
II. Dünya Savaşı’nda Cezayir, Almanya tarafından işgal edildi. Bu süreçte Cezayir milliyetçileri, bir takım hak taleplerini gündeme getirmek suretiyle Müttefiklere destek sağladılar ve böylelikle Alman işgali sona erdi. Ne yazık ki, II. Dünya Savaşı’nı kazanan Müttefikler, Fransa’nın çıkarlarını gözettiklerinden Cezayirlilerin hak ve özgürlük taleplerini görmezden geldiler. Fransa’nın Cezayir üzerindeki baskıları II. Dünya Savaşı’nın ardından yeniden yoğunlaştı. 1945 yılından itibaren Fransızlara karşı daha ciddi bir biçimde örgütlenen Cezayir halkının teveccüh gösterdiği Ahmet Ben Bella’nın önderliğindeki Milli Kurtuluş Cephesi 1954 yılında Fransızlara karşı silahlı kurtuluş mücadelesini başlattı. Fransa’da bulunan Cezayirli göçmenlerin de dünya çapında ses getiren eylemleriyle destekledikleri Cezayir Bağımsızlık Savaşı 1962 yılına kadar sürdü. 1962 yılında imzalanan Evian Anlaşması ile Cezayir bağımsızlığını elde etti. Bağımsızlık mücadelesi sırasında Fransızlar, Cezayir’de sistematik bir soykırım gerçekleştirdiler. II. Dünya Savaşı sonrasında soykırım suçu tanımlanarak hukuki düzenlemeler yapılmasına karşın Batılılar, kendi medeniyetlerinin ve sistemlerinin bir parçası olan Fransa’nın, Cezayir’de insanlığa karşı işlediği suçları ve gerçekleştirdiği soykırımı görmezden geldiler ve maalesef günümüzde de bu tutumu sürdürüyorlar.